9 Aralık 2007 Pazar

Nedensiz hüzünler

Hüzünlenmek için her daim bir nedene gerek yok. Öylece kapalı bir havada tepene düşen yağmuru görebilmek için kafanı gökyüzüne kaldırdığında o karalığın içinde gördüğün bembeyaz martılar hüzne hamili yakınimdir diyebilir. Velhasıl bugün böyle oldu. Uzun bir dolmuş sırasının en sonunda, kulağımda kulaklıklar öylece beklerken bir damla düştü burnuma. Benim burnum zaten koku harici her şeyi çeker, bela da dahil. Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda boyaları dökülmüş ahşap evlerin arasından karanlık gökyüzünü gördüm. O karanlığın içinde 2 tane martı vardı, beyaz gelinler gibi. Martıların aslen pek mutluluk verici bir yanları yok, martıların sevgiyle de alakası yok ama olsun... İstanbulla özdeşleşmişler bir kere.

Kulağımda yankılanıyor müzik;

gel diyor, geç olmadan gel, geçiyor yıllar
böyle başladı, dönülmez bu müthiş firar

Ah bir firar edebilsem şu hayattan, ama nafile yakarışlar bunlar. Pencerelerden atladım olmadı, şeker yedim olmadı. Ne yaparsam yapayım şu hayattan malulen emekli olamıyorum. İlla ki yaş haddinden emekli olacağım anlaşıldı...

Hiç yorum yok: