27 Kasım 2007 Salı

Her şeyi bilen hiçlik

Her yerde yazıyorum zaten bir de neden burada yazıyorum ki? Baştan söyleyeyim sorulara cevaplardan daha çok değer veririm. Anlayacağınız cevap vermeyebilirim her sorduğum ve sorduğunuz soruya. İşinize geliyorsa. Bakın canım şimdiden çekmez oldu yazmak.

Hadi neyse, çikolatamı yedim de kendime geldim, ne diyordum? Yazı. Evet, her yerde yazıyorum; ekşi sözlük, forumlar, ekşi duyuru, beyazkarga, bir helke dolusu bilgi ve daha nice yerlerde. Üstüne üstlük kitap yazmaya çalışıyorum, şiirler karalıyorum, not defterime yazıyorum, boş bulduğum kağıtların kenarlarına yazıyorum. Okula gidiyorum sıranın üzerine yazıyorum, fotokopicilerden aldığım derslerde ve sınavlarda bakmam gereken notların üzerine yazıyorum. Aklımdakiler uçup gitmeden hep bir yerlere yazıyorum...

Peki, niye?

Her şey olup bir hiç olmak garip bir şey. Ben her şeyim ve bu yüzden hiçbir şeyim. Ne bir şair, ne bir eleştirmen, ne de başka bir şey. Sadece hiç'im. Hiçliğimden şikayetçi değilim, yanlış anlaşılmasın. Hiçlik güzeldir, her şeyi sadece hiçlik bilebilir. Tanrının tanımı değil midir zaten hiçlik? Her yerde olan, her şeyi bilen ama görünmeyen... Benim tek farkım görünebilir olmam. Gerçi fiziki olarak bazı etkenlerin de bunda büyük etkisi var. Nereden bakarsanız bakın beni görebilirsiniz.

Peki nasıl bir hiç'im ben? Sinema eleştirmeni, şair, romancı, öykücü, masalcı, bilgisayarcı, elektronikçi, elektrikçi, dinleyici, izleyici, yapıcı, edici ve en önemsizi olarak öğrenci hiçiyim ben. Öğrenciliğin hiçliğimde büyük önemi var. Öğrenci olmasam herhalde bir hiç olmazdım. Hiçliğe giden yola öğrenciliğim sayesinde girdim, çünkü çok fazla boş vaktim vardı, bu sebepten öğrencilik en önemsiz hiçliğim şu anda. Arkasından hiçliği devam ettirebilmek için öğrenciliği devam ettirdim. Ne zaman biteceği meçhul olan bir bölümde sözde kimya mühendisi olabilmek için hiç uğraşmıyorum.

Bir dünya hayal ediyorum entrapmen ütopyasında: tek odalı kapısı olmayan evler... 6 duvar arasında bir insan! Odanın ortasında bir masa karşısında bir koltuk, bir kenarda yatak, yatağın üzerinde bir klima, diğer tarafta bir tuvalet ve duşakabin.
Önce insan doğuyor. Aile onları belirli yaşa büyütüyor, yüremeyi ve konuşmayı öğrendiklerinde bir boşluğa yerleştiriyorlar. Etrafına 6 duvarı örüyorlar bir güzel... Burada büyüyor insan. Masanın başındaki koltuğa oturuyor, hava pompasından yemek siparişi veriyor "Anne yemeği mi özlediniz, bir tuşa basın ev yemekleri gelsin", canı isterse duş alıyor tahmini duş alış aralığı 20 günde bir... Tuvalete arada gidiyor, arada koltuğu kullanıyor. İnsan oluyor bir hiç, ben oluyor en güzeli de. Belki birgün tanrı da olur?

Böyle bir hiç oldum, her şeyi bilen bir hiç, hiçbir yerden gelmeyen, hiçbir yere gitmeyen bir hiç. Niye?